6-10 MAYIS ENGELLİLER HAFTASI
Korona virüs günlerinde ılık bir ilkbahar ikindisi.Günlerdir açık havadan, gökyüzünden, bahar esintisinden uzak, evlerde kalan insanlar o gün ilk kez dışarıya çıkmışlardı. Bazılarına göre açık görüşe çıkmak gibi ya da kapalı ceza evinden açık ceza evine çıkarılmak gibi.
Çıkışlar kısıtlıydı. Belli saatler arasında dışarıda olunacak, maske ve eldivenle dolaşılacaktı. Her kısıtlama , gelecekte daha özgür olmak içindi elbette.
Bu kısıtlamada parklar yasaktı ama parklarda özgürlüğü özleyen yaşlı, güler yüzlü birkaç insan da vardı. Büyük salıncaklara biniyor, çocukluklarına kısa geziler yapıyorlardı.Gökyüzü masmaviydi. belki içlerinde göğe bakma durağında inmeyi hayal edenler de vardı.
İskelelerde amatör balıkçılar yoktu bu kez. Onlar uzun molaları bekliyorlardı. Oltayı atıp saatlerce maviliklere bakmak terapi gibi gelir insana. Hiç balık tutmasa da olur. Oltayı atıp tutmak bile jimnastik değil midir? Bunları düşünürken göz göze geldiler. Aynı düşünceyi paylaşan insanların bakışı idi bu. Karşısındaki de yıllardır görmediği çocukluk arkadaşı
Karşılıklı gülümsediler. İkisininki de halden anlayan gülümsemeydi.
Bir tekerlekli sandalyeyi sürüyordu arkadaşı. Oturan herhalde eşiydi. Kucağında kocaman bir oyuncak bebek, üstünde bir küçük battaniye vardı. Kadın tiz bir sesle adama seslendi: "Bak, evden çıktığımızdan beri elimden hiç tutmadın. Bebeğimizi kucağına almadın. Sevdiğim şarkılardan söylemedin." Adam sakin bir ses tonuyla cevap verdi:" Bebek üşür canım. Üstündeki battaniyeyi kaldırmayalım. Şarkıları sen seçersin, evde söylerim.Elim soğuk, tutmayım, üşütürüm seni."
Çocukluk arkadaşına yavaşça fısıldadı: "Eşim Alzheimer hastası. Kucağındaki bebeği ölen çocuğumuz sanıyor. Bana olan sevgisi hiç azalmadı. Kıskançlığı giderek arttı. Yaşam ne getirir, ne götürür hiç bilemiyorsunuz. Biz yıllar öncesini yeniden yaşıyoruz. O küçük bir çocuk, ben babası. Engelli bir aileyiz artık. Engelleri aşmaya çalışıyoruz."
Korona günleri tüm ağırlığıyla havaya sinmişti...
Makbule ABALI
Bu kısıtlamada parklar yasaktı ama parklarda özgürlüğü özleyen yaşlı, güler yüzlü birkaç insan da vardı. Büyük salıncaklara biniyor, çocukluklarına kısa geziler yapıyorlardı.Gökyüzü masmaviydi. belki içlerinde göğe bakma durağında inmeyi hayal edenler de vardı.
İskelelerde amatör balıkçılar yoktu bu kez. Onlar uzun molaları bekliyorlardı. Oltayı atıp saatlerce maviliklere bakmak terapi gibi gelir insana. Hiç balık tutmasa da olur. Oltayı atıp tutmak bile jimnastik değil midir? Bunları düşünürken göz göze geldiler. Aynı düşünceyi paylaşan insanların bakışı idi bu. Karşısındaki de yıllardır görmediği çocukluk arkadaşı
Karşılıklı gülümsediler. İkisininki de halden anlayan gülümsemeydi.
Bir tekerlekli sandalyeyi sürüyordu arkadaşı. Oturan herhalde eşiydi. Kucağında kocaman bir oyuncak bebek, üstünde bir küçük battaniye vardı. Kadın tiz bir sesle adama seslendi: "Bak, evden çıktığımızdan beri elimden hiç tutmadın. Bebeğimizi kucağına almadın. Sevdiğim şarkılardan söylemedin." Adam sakin bir ses tonuyla cevap verdi:" Bebek üşür canım. Üstündeki battaniyeyi kaldırmayalım. Şarkıları sen seçersin, evde söylerim.Elim soğuk, tutmayım, üşütürüm seni."
Çocukluk arkadaşına yavaşça fısıldadı: "Eşim Alzheimer hastası. Kucağındaki bebeği ölen çocuğumuz sanıyor. Bana olan sevgisi hiç azalmadı. Kıskançlığı giderek arttı. Yaşam ne getirir, ne götürür hiç bilemiyorsunuz. Biz yıllar öncesini yeniden yaşıyoruz. O küçük bir çocuk, ben babası. Engelli bir aileyiz artık. Engelleri aşmaya çalışıyoruz."
Korona günleri tüm ağırlığıyla havaya sinmişti...
Makbule ABALI
0 Yorumlar